Prof.Dr. Psikiyatrist Elif Mutlu ile Röportaj

Mutluluk algoritması nedir?

Öncelikle fiziksel ve ruhsal güvende hissetmek gerekiyor. Diyelim ki; stresli bir telefon bekliyorum. Bir belirsizlik var. Onun neticesinde gelecek senaryoların olumsuz olanı benimle ilgili kısmı iyi olmayacak. Şimdi bu durum kendimizi güvende hissetmediğimiz bir an olur. Böyle bir durum içinde insan kendini mutlu hissetmez. Onun için ilk sırada güvenlik gelir.

Güven için ise öngörebilmek gerekir. Birazdan yaklaşık olarak nasıl bir an olacak. Her şey şimdi olduğu gibi mi devam edecek, yoksa büyük bir krizle karşılaşmanın eşiğinde miyim?

Bu durum geleceği kurgulamak gibi midir?

Beyin bu işe yarayan organdır.Biz mutluluk, duygu, düşünce, irade,anılar beyinle ilgili birçok şeyden bahsediyoruz ama beyinin organ olarak vücuttaki en temel işlevi; bir saniye sonra neler olabileceğini tahmin edebilmektir. Öngörmek ve pratikte etmektir. O yüzden duyularımız hep çalışır. Etrafımızda olan biten herşeyi bedenimiz ve beynimiz aracılığıyla hep takip ederiz. Beyin bir sensör gibidir. Fakat herşey bilinç düzeyine çıkmaz. Mesela buranın kaç derece aslında farkediyoruzdur. Ama kaç derece olduğunu bilmek için dikkatimizi o yöne çevirmemiz gerekiyor.

Hafıza, huy, öğrenme, kişilik dediğimiz şeylerde öngörmemize yardımcı veri setleridir. Tecrübelerle oluşmuş bilgilerdir. Akıl yürütmemizde, karar vermemizde hep etkilidir. Beyin her zaman bir sonraki anı, çevreyi hatta çevrenin bizim için güvenli olup olmadığını belirler.

Kendini güvende hissettiğinde dış dünyaya yöneliş başlar. Merak ve keşif mutluluk algoritmasının ikinci sırasında yer alır. Mesela insan yada hayvan yavrularını düşünün kendini güvende hissettiği an meraka yönelir. Kendisi dışındaki dışındaki dünyaya yönelme davranışı gösterir.

Güvende olmayan kişi başka bir şeyi merak edemez. Sadece ‘ acaba şimdi ne olacağım’ diye merak eder. Burada kişi kendisi dışındaki alemle ilgili değildir. Keşfetmenin, merak etmenin getirdiği mutluluk duygusu vardır. Yeni birşey öğrenmek, yada heves duyduğun birşey ile meşgulken zamanın nasıl geçtiğini farketmezsiniz. Buna da akış denir. Burada endişe yoktur.

Mutluluğun kapsadığı birbiri yerine kullanılan kavramlar vardır. Bunlardan birtanesi haz ve keyiftir. Mutluluk hazzı içerir. Ama mutluluk = haz demek değildir. Haz genellikle anlık yaşanır. Geçicidir. Kısa süreli coşkun anlardır. Ani dürtüleri doyuran ve kısa süreli ruhsal yükseliş hali yaşatır. Yemek yemek, alış-veriş yapmak… gibi şeyler haz duygusnu tetikler. Yakınlıkta haz duygusnu uyandırır. örneğin, bebeğinizi kucağınıza aldığınızda haz duyarsınız. Çünkü tüm bunlar canlılığın devam etmesi için bize yerleştirilmiş bir koddur. Doğadaki bulunan yapay haz kaynaklarının artmasıyla insanda patolojik ve ruhsal yani obezite ve bağımlılık gibi rahatsızlıklara yol açabilir.

Mutlulukla ilgili bir başka kategori ise; artık kendin dışındakiler için, bir fikir için olabilir, yada vicdan, merhamet, cömertlik gibi erdemlerden olarak sayabileceğimiz duyguların peşinde başkaları için birşeyler yapma duygusu. Mesela bir yaralıyı kurtarmak, hasta bakmak…

Toplumsal sistemlerde bazı durumlar bunu doğal olarak verir. Öğretmenlik, doktorluk, ambulans şoförlüğü, arama-kurtarma ekibi… gibi. Evet bu meslekler para kazandırıyor ve statü getiriyor. Ama asıl bu işleri yaparken kendin dışında başka birileri için çalışma duygusunu verir. Bunları yaparken zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız. Başka birine emek veya çaba vermek, sende olan birşeyi katmak. Buarada asıl ölçü budur.

Bizlere hep şu soru sorulur; insanların dertleri dinlerken sen etkilenmiyor musun? Pasif bir şekilde acı hikayelere maruz kalmayız. Hatta çaresiz durumlarla karşılaşırız. Ama biz orada pasif izleyici değiliz. Biz tam da o problemin içinde, o kişiye yardım eden kişiyiz. O yüzden travmatize olmayız.

Mesela deprem bölgesinde yayın yapan muhabirler travmatize olabilir. Arama -kurtarma ekibindekiler genellikle travmatize olmazlar. Çünkü o sırada aktif bir eylemin içindedir. Fakat bu görüntüyü ekrana taşıyan kişi tamamen içinde buna maruz kalıyor ve elinden birşey gelmiyor. Doğal olarak bazı toplumsal mevkiler, meslekler bu açıdan avantajlıdır.

Mutlulukta bir algoritma diyorsak eğer en tepedeki kategorilerden bir tanesi de budur.

Hayatın anlamı nedir sorusu ile sık karşılaşıyoruz.

Hayat çok kolay bir yer değil. Ekonomik sıkıntılar, gelecek kaygısı, doğal afetler, bunlar insanı güvende hissettirmiyor. Dolayısıyla az önce tarif ettiğim algoritmanın içerisinde çok fazla ilerleme şansımız olmuyor. Bu nedenle insanlar paranın ,zamanın ve emeğini harcadığı hayatın anlamını sorgulamaya başlıyor. Aslında hayatın anlamı çok sorgulanmaz.

Bir insanın bir insana hayatta verebileceği en kıymetli şey ilgisidir. Ama ilgimiz ve dikkatimiz bu zamanda çok hızlı çalınıyor. Çok fazla bilgi ve uyaranlara maruz kalıyoruz. Enformasyon kaynaklarının bu kadar çeşitlenmesinden bahsediyorum. Elli sene önce yaşanan depremi telefon aracılığıyla öğrenirken şimdi sosyal medya aracılığı ile olayın içinde olabiliyoruz. Bizim tecrübelerimiz doğrudan şahit olduklarımızla şekillenirdi. Ama şimdi başımıza gelmeyen pek çok olay hakkında bilgi edinip enformasyona maruz kalıyoruz. Dikkatimizi rezerve etmek çok zor bir hale geliyor. Hayatın anlamı nedir meselesinde mutluluk da bir konu oluyor. Hayatın anlamı mutluluk değildir. Hayata devam etmektir. Ama insanın kendisinden memnun ve huzurlu olmasıdır.

Yaşam kalitesi mutluluğu etkiler mi?

Etkiler. Ama mutluluğu arttırmaz. Mutsuzluğu kesinlikle belirler. Kendinize ait hissedemediğiniz alanın içinde ilginizin, zamanınızın çoğunu harcıyorsanız, karşılığında kendinizi çok da güvende hissedemediğimiz barınma, eğitim, satınalama gibi ekonomik kaygılarımız varsa haliyle mutsuz oluruz ve yaşam kalitemiz düşer. Zamanımızı ve ilgimizi rezerve edebilmek için çalışmak durumundayız. Para arttıkça mutluluk artmaz ama para azaldıkça mutluluk azalır.

Şehirlerde yaşam kalitesini belirlenirken; bu şehirde insan toplu taşıma kullanırken ne kadar zahmet çekiyor, sanat işlerine ne kadar yönelebiliyor, yada engelli vatandaşlar topluma dahil olabiliyor mu? Tüm bunlar varsa insanlar kaliteli hayat yaşıyor diyebiliriz.

Bizleri neler mutsuzlaştırıyor?

Beklentiler. İrrasyonel yani gerçekçi olmayan beklentilerden bahsedebiliriz. Örneğin ‘iyi düşünürsek iyi olur’ bunlar gerçek dışıdır. Tersine insanı mutsuzlaştırır. Çünkü dünya biz iyi düşündüğümüz için iyi gitmez. Kendimizi kötü senaryolara hazırlamak, işler yolunda gitmez ise o zaman ne yaparım diye B planına karşı hazırlıklı olmak gerekir. Mutluluğun peşinden koşmak insanı mutsuzlaştırır.

Bir de kayıplar insanı mutsuz eder. Sahip olduğun şeyden yoksun kalmak. Mesela sevdiğin bir insanı kaybetmek, birinin sevgisini ve ilgisini kaybetmek, bağların kopması ve kırılganlıklar.

Kaygılarımızla nasıl başa çıkabiliriz?

Toplumsal düzlemde kaygı bastırılması ötelenmesi yok edilmesi gereken bir duygu değildir. Kaygı kişiye birşey söyler. Kaygılanıyorsan demek ki bir mesele var. O yüzden düşünüp bununla ilgili gerçekçi öngörülerde bulunmak lazım. Yardım istemek de kaygıyı kısmen azaltır.

No Comments Yet

Leave a Reply

Your email address will not be published.